8 Ağustos 2012 Çarşamba

        Ağustos ayı gerek sıcak hava gerekse tatil rehaveti nedeniyle evde pineklediğim günlerden oluşur genelde. Yapacak uğraş ararım ama nedendir bilinmez(!) Garfield misali dinlenerek günümü tamamlarım. Bu dönem aynı zamanda okul nedeniyle çok fazla vakit ayıramadığım kitaplarımla vakit geçirmem için biçilmiş kaftandır. Hava biraz da bunaltıcı olmasa keşke zira tembelce yatmak bile insanı yoruyor :)
        Bugün yine benim için çok önemli bir şairin doğum günü.. 11 Ocak 2012 tarihine kadar Edebiyat derslerinde rastlayıp okuduğum veya ismini andığım Edip Cansever, o tarihte gittiğim Taner Birsel söyleşisinden sonra en severek okuduğum şair oldu.. Buna biraz da Taner Birsel'in sebep olduğunu söylemek zorundayım.. Söyleşiden sonra Birsel, Edip Cansever'in şiiri "Cenaze Kaldırıcısı Adem"i okudu. Söyleşinin küçük bir salonda gerçekleşmesi, zaten hayran olduğum Taner Birsel'in sesini taa yüreğimde hissetmemde büyük bir etken. Öyle olunca tabi harika olan şiir daha bir güzel geldi bana. Şiiri bitirdikten sonra Birsel, yanağımdan bir damla yaş süzüldüğünü fark ettim. İşte o zamandan beri Edip Cansever'i bir başka okurum ben.. Bir başka severim.. İyi ki doğdun Edip Cansever, huzurla uyu..

Cenaze Kaldırıcısı Adem

Bir ölü nedir ki bir ölüm nedir
Acıyla kirlenmektir, acıya sevinmektir.

Siz bilirsiniz, isterseniz biraz gecikiriz
Gelmesine geliriz, birazcık gecikiriz
Ne kadar gecikirsek o kadar iyiyiz
Ben o kadar iyiyim.

Bir zamanlar hamaldım, çelenk taşırdım
En güzel çiçekleri ben sırtımda taşırdım
Caddelerden geçerdim, büyük vitrinlerin önünden
Serlerden bahçelerden güne damlardım
Renklere karışırdım, kentin ışıklarına
İçinden soyulan bir portakal gibi
Kendi içdenizlerimi öper okşardım
Süslenmiş gibi olurdum
Kokular içinde kalırdım.

Sonra bir gün çağırdılar
Sonra bir gün beni gene çağırdılar
Artık hep çağırdılar, dört kişi olduk
Dört kişi gerekliydi, dört kişi olduk
Ölüleri gördük, ölüler koltuktaydılar
Ölüleri gördük ölüler yatakta
Ölüler giyinik, ölüler çıplak
İşte biz dört kişi buna alıştık
Bizi alıştırdılar.

Omuzlarım kesik kesiktir, nasırlıdır
Her zaman bir ölü vardır omuzlarımda
O kadar ölü vardır ki her yanımda benim
- Ölüler içindeyim ölüler içindeyim -
Örneğin bir bardak su içsem bir ölü kayar şuramdan
Su içmeyen bir balık gibi kayar
Ölülere takılmış bir uçurtma gibiyim
Biraz öyleyim.

Ve otel müşterileri, onlar
En inandırıcı ölülerimdir benim
Her biri biri ölümü her gün yeniden yaşar
Camlara yapıştırılmış yüzler gibi
- Unutmak utanmaktır, siz bilirsiniz -
Hüzünsüz, anlatımsız, soğuk
Akşamüstü rengidedirler ve yorgundurlar.

Siz daha iyi bilirsiniz, Hıristiyanları soyarlar
Ölüleri çıplaktır onların
Ne yalan söyleyeyim görünce huylanırım
Yeni ölmüş genç kızlar yeni doğmuş çocuklara benzerler
Görünce huylanırım
Bunu karıma da anlatırım, su dökünürüm
Adım mı, Ademdir, iyi adamımdır.

Karıma anlatırım ya, size de anlatırım
Bir gün bir ölü kaldırdık, Aşkenazlardan
Heni şu Leh Yahudilerinden işte
Gözleri o kadar mavi olan, mavi bir suda yüzer gibi gövdesi
Saçları tütün rengnde
Her neyse, uzatmayalım, bir de baktık ki ölünün arka cebinde
Dolarlar, marklar, sterlinler
Önce paylaşmayı düşündük, yalan söylemeyeyim
Götürüp geri verdik az sonra
Götürüp geri verdik, yüz lira aldık
Hepsi hepsi yüz lira
Bir gün bir ölüye asılı iki torba
Torbalar kalçalara inmiş, askılar omuzlarda
İçleri altın dolu
Ölüyse bir okcakarı, Ermeni
Çoluk çocuğu
Elbette geri verdik altınları da.

Ve genç bir kız ölüsünden ametist bir kolye çıkardım
Doğrusu sakladım onu gizlice
Karımdan bile sakladım, karımdan
Niye mi sakladım, uğurdur diye.

Bir karım, iki çocuğum, dört kişiyiz
Kimseler bizimle konuşmaz
Mahallede kahveye çıkmam, anlarsınız
Giderek alıştım içkiye de
Demin de söyledim ya, iyi adamımdır
Benden kötülük gelmez
İnanır mısınız, bir gün gene bir ölüyü kaldıracağız
Tam kaldıracağız, birden farkına vardım
Adam düpedüz yaşıyor
Oysa raporlar filan tamam
Buzluğa girdi mi o anda işi bitik
Başında mirasçılar yas giysileri içinde
Dedim ya, birsden farkına vardım
Evet, o gün bugündür yaşıyor
Cihangir'de oturur, zengindir
Bir iki kez evine de uğradım
Beni pek sevmez.

Ne de olsa herkes biraz ölüdür
Otel müşterileri en önde gelir
Kendileri soyar kendilerini kendileri giydirir
Büyük kentlerin büyük tabutlarıdır oteller
Nedense işte onlar gökyüzüne gömülür.

Bu sabah on birde bitirdim işimi
Gidip uyuyacağım
Belki de
Ya karımla ya da
Bir başka ölüyle yatacağım.
       
Edip Cansever

4 Ağustos 2012 Cumartesi

      Sıcak ve bunaltıcı bir geceye uyuyup, yağmurlu ve serin bir öğlene uyanmak ne güzel İstanbul'da..Gözlerimi açtığımda penceremden duvarlarını yağmur damlalarının dövdüğü komşum kiliseyi görmek.. Sert yağmur damlalarını yüzümde hissetmek, hatta yüzümü yağmurla yıkamak :)
      İşte böyle bir günde daha başında ihmal ettiğim bloguma vakit ayırmaya karar verdim. Blogumu açalı 1 ay olmuş meğer, zaman ne çabuk geçiyor. Aslında yazmaya çalışıyorum ama yazıp yazıp sildikçe elimde hiçbir şey kalmıyor. Misketleri büyük zorluklarla toplayıp sonra onları dağıtan bir çocuk gibiyim...
      Bugün çok özel bir gün, bugün yazmamak olmazdı. Bugün çok özel bir insanın doğum günü, bugün Turgut Uyar'ın doğum günü..
      Şiir benim hayatımda çok fazla yer edinemedi. Bir türlü aramız düzelmedi. Hep bir mesafe var, soğuk davranıyoruz birbirimize. Buna rağmen çok çok sevdiğim şairler de var; Turgut Uyar bunların en önemlileri arasında.. Leyle ile Mecnun'u izleyenler varsa, Yavuz'un okuduğu şiirlerden Turgut Uyar'la karşılaşmış olabilir. Hem de çokça..
       Kimdir Turgut Uyar ? 4 Ağustos 1927'de Ankara'da doğdu. İkinci Yeni şairidir. İlk eşinden ayrılıp İstanbul'a yerleştiğinde, o da ilk eşinden ayrılmak üzere olan Tomris Uyar'la şiir üzerine mektuplaşmaya başlarlar. Mektubun büyüsü olsa gerek, bu mektuplaşma evlilikle sonuçlanır. Tomris Uyar'ın ilk eşi de Cemal Süreya'dır. Onu da çok severim, ironik bir durum :) Gerek toplumsal konular, gerek bireyin iç dünyasındaki yalnızlığı gerekse yaşanan sınıfsal mücadeleler şiirlerinde yer aldı.
       Leyla ile Mecnun'da Yavuz'un da okuduğu bir şiirle, büyük şairi yad etmek istiyorum. İyi ki doğdun Turgut Uyar !


Göğe Bakma Durağı


İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım

Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından

Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından

Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar

Şu aranıp duran korkak ellerimi tut

Bu evleri atla bu evleri de bunları da

Göğe bakalım


Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım

İnecek var deriz otobüs durur ineriz

Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya

Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum

Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun

Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam

Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım

Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda

Beni bırak göğe bakalım


Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım

Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum

Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi

Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor

Seni aldım bu sunturlu yere getirdim

Sayısız penceren vardı bir bir kapattım

Bana dönesin diye bir bir kapattım

Şimdi otobüs gelir biner gideriz

Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç

Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin

Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat

Durma kendini hatırlat

Durma göğe bakalım


Turgut Uyar

     

3 Temmuz 2012 Salı

Hey merhaba,
Blogger dünyasına bir birey daha eklendi. Bu blog dünyası için küçük bir adım olabilir ama benim için delice, çılgınca büyük bir adım. Aslında ben iki cümleyi yan yana zar zor getiren bir insanım. Bu satırları yazarken bile kaç kez silip yazdım sayamadım doğrusu. E diyebilirsiniz "senin neyine blog yazmak, hadi başka kapıya birader!" Demeyin öyle, bir şans verin bana belki yazarım.. Hem ben istemedim blog yazmayı.. Bu hayatta gerçekten farklı olduklarını düşündüğüm bir meslek grubuna mensup sevgili edebiyat hocam yazmayı denememi söyledi. Ben de gaza gelen tiplerdenim ya, tamam dedim açtım blogumu. Bakalım bu işin sonu nereye varacak? Bekleyelim, görelim :)